top of page

ONUROLLSTYLE BLOG





Plovdiv ya da bizim bildiğimiz ismiyle Filibe; Bulgaristan’ın güneyinde tarihiyle, kültürüyle, sosyal hayatıyla sizi kucaklayan sımsıcak bir şehir.

2019 Avrupa Kültür Başkenti olan Plovdiv’i ziyaret etmek için kuşkusuz birçok sebep var.



Şehir hem çok güzel hem özenli hem de tam tatil için uygun.

Hemen hemen her köşesi fotoğraflık, tarihi ise göz kamaştırıcı….



Plovdiv, M.Ö. IV. yüzyılda Büyük İskender’in babası olan II. Philip yani Kör Philip tarafından kurulur. Kendisi Trakya’ya sefere giderken, yöre halkı kendisine yardımcı olur ve sefer dönüşü onlara şükranlarını sunmak amacıyla şehri inşa ettirir. Bu şehre de tabii ki kendi ismi verilmiş ve Philippoupolis yani Philip’in Şehri olarak adlandırılmıştır. Fakat bir süre sonra Bulgarlar Plavdiv adıyla anmaya başlamışlardır.


I. Murat döneminde Osmanlı hakimiyetine girene kadar Büyük İskender’den itibaren, Roma, Bizans, Bulgar Prensliği ve Bizans’ın egemenliğinde kalmış.

 I. Murat ile beraber Anadolu’dan Türkler fethedilen topraklara yerleştirilmiş ve coğrafyanın Türkleştirilmesi için adımlar atılmaya başlanmıştır. XIV. yüzyıldan beri Türk toprağı olan Filibe’de gezip görebileceğiniz birçok yer var ki genelde bunlar Knez Alexander I Caddesi ve Old Town denen eski yerleşimin civarında bulunuyor.












Herkese merhaba, baharın gelişini şüphesiz beraberinde gelen birbirinden güzel festivallerle karşılamak en güzeli!

Bizim işimizin bir parçasının da bu olduğunu düşünerek bahar bize de hoş geliyor doğal olarak. Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen 7. Alaçatı Ot Festivali’ne de Dora Magazin davetiyle gitmiş bulunduk. 

Benim ilk Alaçatı deneyimim değildi fakat ilk  ot festival deneyimimdi diyebilirim. 

Ege’yi oldum olası sevmişimdir, İzmir benim için önemli bir yere sahiptir hep ve doğal olarak Çeşme ve Alaçatı’da o parçanın içerisinde yer aldığı için her defasında mutlu ve huzurlu geçiyor tatillerim. 

Gelelim ot festivaline, Bu yıl 7.’si düzenlenen festivalin amacı, yörenin lezzetli otlarını tanıtmanın yanı sıra Alaçatı turizmini de hareketlendirmek. 

Festivalin asıl teması bildiğiiz gibi Ege otları, gibi hem yararlı hem de pek bir lezzetlidir mesela Radika. Kavurması özellikle şahanedir. 

Hafif haşlanıp, limon ve zeytinyağ ile lezzetlendirebilirsiniz. Bunun dışında benim en sevdiklerim arasında ise kesinlikle zeytinyağlı börülce ve enginar dolması geliyor. 

Adı üstünde ot festivali hal böyle olunca bizde Alaçatı’ya başta aşağı kurulan tezgahları gezip kendimize uygun porsiyonlarda bu lezzetle hazırlanmış yemeklerden aldık ve yayıldık çimenler üstüne…

Şimdiden bir sonraki festivalin özlemini iple çekerken sizi muhteşem Festival’in fotoğraflarıyla baş başa bırakıyorum.












Cannes’da sabahın erken saatinde kalkıp kahvaltı faslını otelde geçirdikten sonra otel resepsiyonunda duran resepsiyon görevlisine Antibes ve Saint Paul de Vence’ye gitmek istediğimizi bu konuda yardıma ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz. Otel çalışanı bu konuda bize gerçekten yardımcı oluyor ve hatta harita üzerine bineceğimiz otobüs numarasına kadar yazıyor.

 Konu seyrüsefer olunca herşeyi göze almak gerek. İşte bu yüzden bizde herşeye hazırlıklıydık. Çantamızın içinde yedek kıyafetler havlumuz şapkamız vs. ile

otelden çıkıp yakın mesafede bulunan tren istasyonuna varıyoruz. Bilet almak için makineler var fakat biraz garip olduğu için yardım sayesinde biletlerimizi alıp Antibes’e doğru yol alıyoruz. Yaklaşık 8-10 dk’lık bir yolculuk sonrasında Antibes tren istasyonuna varıyoruz.

Şehir merkezine varmak için biraz yürüyoruz. Antibes’in çevresini saran surlar karşılıyor bizi deniz kenarında.

Limanı lüks yatlarla çevrili, rengarenk bir yer burası. Roma döneminden kalma bir kasaba. Fransızlara geçtikten sonra zengin Avrupalıların çamların arasında yüksek duvarlı lüks evler yaptırdığı popüler bir Akdeniz kasabası haline gelmiş zamanla. Kasabanın zenginliği her halinden belliydi. 

Antibes‘te gezmeniz gereken üç önemli bölge var; sevimli sokakları ve müzeleriyle hemen limanın girişinden başlayan Old Town, the Cap d’Antibes ve Juan-Les-Pins.

Antibes’in en kalabalık ve popüler sokağı Old Town’daki Rue Sadeen turistik yer. İllaki buradan geçiyorsunuz. Old Town’ın ara sokaklarında bir sürü küçük ve sevimli renkli kepenkli dükkanlar ve mağazalar var. 

Ours Masséna’daki Marche Provençal’a (Antibes’in kapalı pazarı ) mutlaka gidin. Bu pazar yerel çiftçilerin ürettikleri sebzeler, meyveler, balsamikler, zeytinyağları, zeytinler, peynirler, balıkçıların sabah denizden getirip tezgahlarına attıkları balık ve balık ürünleri ile adeta bir görsel şölen. Biz vardığımızda daha yeni yeni toplanıyordu. Sabah saatlerinde kurulan pazar öğleden sonra kaldırılıyor.

Antibes, geçmişte Picasso ve Max Ernst gibi birçok ressamın altın yıllarını yaşadığı bir yer olmuş.  Juan-Les-Pins’de yer alan 12. yüzyıldan kalma ve Monaco kraliyet ailesinin eskiden yaşadığı yer olan Grimaldi Şatosu’nda Musée Picasso var ve kesinlikle  görülmeye değer bir yer. 

Picasso’nun resim ve heykellerinden oluşan, kapsamlı bir müze. Picasso, 1946’da şatonun bir bölümünü atölyesi olarak kullanmış ve 150’ye kadar eserini buraya bağışlamış.

Özetle; bir gün boyunca çok harika vakit geçirebileceğiniz bir kasaba Antibes. 

Çok heyecana kapılıp kalmak bile isteyebilirsiniz.

Yolunuz Cote’ d Azur’a düşerse kesinlikle burayı atlamayın. Geldiğinize hiçbir şekilde pişman olmayacaksınız.

Antibes sokakları ve Picasso müzesini gezdikten sonra şehri kuşatan plajına girmeden kesinlikle dönmeme kararındaydık. Kalenin surlarının üzerinden geçen yolu yürüyerek yaklaşık 20 dk kadar sonra plaja ulaştık. 

Plaj yakınındaki bir büfeden yiyecek ve içecek birşey alıp Antibes’in sularına kendimizi bıraktık. Buralarda denize girmek bizim için artık farz olmuştu her neresi olursa olsun kesinlikle denize girmeden dönmemeliydik sanki 🙂

Plaj faslını çok uzatmadan ve bir sonraki keşfedilecek noktaya geç kalmadan çabucak toparlanıp şehrin içerisinde 400 nolu otobüs arama macerasına soyunduk fakat ne o numarada olan bir otobüs ne de gitmek istediğimiz Sain Paul de Vence’ye buradan bir araç kalkıyordu…

Hepeyi bir yol yürüyerek ki alıştık artık, tekrar tren garına geldik doğru olan rotayı burada bulmuştuk. Tekrar trene binip bu sefer yaklaşık 10 dk. lık mesafede olan Cagnes Sur Mer’e ardından da aradığımız 400 nolu otobüse binip yaklaşık 20 dk sonrasında Sain Paul de Vence’ye ulaşıyoruz…


Saint Paul de Vence

Bir kasaba düşünün . Her gördüğünüz köşenin fotoğrafını çekmek, her sokağa girmek , her dükkanı gezmek için dayanılmaz bir arzu duyuyorsunuz . St. Paul de Vence böyle bir yer . Anlatılmaz yaşanır derler ya , işte onlardan. Ama gene de biraz anlatayım. 

Kasabaya vardığımızda ilk olarak baktığımız şey son otobüs’ün kaçta olduğuydu burada geçirecek ne yazık ki çok fazla zamanımız yoktu toplam 1,5 saat sonra son otobüs hareket edecekti ve bu yüzden hayal ettiğimiz yemek faslını es geçmek zorundaydık.


Kasabayı gezmeye meydandan başladık. Meydanda kasabalıların petank oyunu ile karşılatık!

Bu gerçekten büyüleyiciydi! Yerlerde ve ellerinde olan çelik topları hala ne yapamaya çalıştıklarını anlamasamda görüntü açısından mükemmel olduğunu söylemeliyim.

Daha sonra, Rue Grande’ı takip ederek, ard arda yer alan şık sanat galerileri ve butiklerin arasında bulduk kendimizi. Neredeyse bu kasabada yer alan tüm dükkanların bir benzeri daha yok.  Burada yaşamış ünlü ressamların reprodüksiyonları tüm galerilerde satılıyor. Gerçekten tarif edemeyeceğim güzellikte butikler, takı dükkanları, sanat galerileri, parfüm dükkanları, sabun dükkanları, zeytinyağı dükkanları var burada. 

Deniz ile neden daha erken buraya gelmedik diye hayıflanıyoruz diğer taraftan da instagram ve blog için fotoğraflar çekmeye devam ediyoruz.

İkinci bir otobüs kaçırma durumu ile gerçekten karşılaşmak dahi istemiyoruz çünkü bu geldiğimiz nokta Cannes’a oldukça uzak bir mesafede…


Şehri 1,15 dakika içinde dolaşıp en azından bira içecek vakit için kasabanın girişindeki kahvede oturuyoruz.

Günün tadını hala çıkaramamanın etkisi ile buranın ne kadar güzel bir olduğunu hatırlatıyor hatta bir delilik edip kalsak mı diye düşünmeden edemiyorduk fakat yarın için başka bir noktayı gezmemiz gerekiyordu…. 

Bir sonraki rotamız İle St. Honorat ( Honorat Adası)
































  • Instagram - Siyah Çember
  • Facebook - Siyah Çember
  • Heyecan - Siyah Çember
  • TikTok
  • YouTube - Siyah Çember
  • Pinterest - Siyah Çember
  • Spotify - Siyah Çember
  • indir (3)

Tüm Videolar

Tüm Videolar

Tüm Videolar
Video ara...
İtalya’da Venedik Karnavalı -  Venedik Tatili ve  Venedik Karnavalı Hazırlığı ve Muhteşem Parti

İtalya’da Venedik Karnavalı - Venedik Tatili ve Venedik Karnavalı Hazırlığı ve Muhteşem Parti

07:01
Videoyu Oynat
En Güzel Yunan Adalarını Geziyorum! Meis, Rodos, Simi ve Halki ( Chalki ) Adası

En Güzel Yunan Adalarını Geziyorum! Meis, Rodos, Simi ve Halki ( Chalki ) Adası

08:44
Videoyu Oynat
Günü Birlik Yunan Adası Simi ( Symi ) Adası Gezisi. Günlük Rodos - Simi Turu

Günü Birlik Yunan Adası Simi ( Symi ) Adası Gezisi. Günlük Rodos - Simi Turu

05:08
Videoyu Oynat
Roma'ya Seyahat Etmeden Önce Bu Videoyu İzle, Roma’da Gezilecek Gezilecek Yerler.

Roma'ya Seyahat Etmeden Önce Bu Videoyu İzle, Roma’da Gezilecek Gezilecek Yerler.

05:33
Videoyu Oynat

© 2024 by Onurollstyle.co. 

bottom of page