top of page

ONUROLLSTYLE BLOG



KAPADOKYA TARİHİ

Ürgüp Göreme peri bacaları, dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası bir oluşumdur. Geniş alanlara yayılı binlerce peri bacası, diğer bir tabirle peri bacası ormanı bulunmaktadır. Bir çoğunun içi oyularak evler ve kiliseler yapılmış olan peri bacalarına başka hiçbir yerde rastlamak mümkün değildir. 


Erciyes ve Hasandağı ikilisi de volkanik dağlardı ve yaklaşık 60 milyon yıl önce Güllüdağ ile birlikte püskürtülen lavlarla bölgenin eşsiz yapısını oluşturmaya başlamış lav püskürtmeleri yapıyorlardı. Milyon yıllar boyunca rüzgar ve yağmur başta olmak üzere birçok doğa olayı ile birlikte peri bacaları şekillendi. Lavların ve küllerin oluşturduğu yumuşak doku doğanın sanatçı elleri rüzgarlar ve yağışlarla şekillendi. Günümüzde de bu değişim ve şekillenme devam etmekte.



Kapadokya’daki ilk yaşam kalıntıları paleolitik döneme (yontma taş devri) dayanıyor. Günümüzden 2 milyon yıl önce başlayıp, M.Ö. 8000’e kadar uzanan bu dönemin ardına Hititler’e kadar uzanan eski yaşam biliniyor. Karanlık dönem diye anılan çağlarda Kapadokya geçmişine yönelik bilgiler kısıtlı olsa da, MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar Asur ve Frigya etkileri Kapadokya’da görülüyor. MÖ 300’lerde Büyük İskender’in Persleri yendiği dönemde kendi direncini yaratan Kapadokya hususi Krallığı’nı kurar ve yaşar. MÖ 3. yüzyılda ise Romalılarla savaşlar başlar ve MÖ 1. yüzyılda Roma etkisi artarak görülmeye başlar. 600’lü yıllarda bağımsız(!) son Kapadokya Kralı ölünce bölge Roma eyaleti olur. 700’lü yıllarda Arap istilaları başlar, kimi kaynağa göre 11. yüzyılda, kimine göre 12. yy’da Selçuklu dönemi başlar. Anadolu Selçuklu dönemi ve takibindeki uzun Osmanlı yönetimi boyunca Kapadokya’da pek sıkıntı olmaz. Bölgenin son Hristiyanları ne yazık ki 1924-26 arası mübadele yıllarında Cumhuriyet Türkiye’sinde Kapadokya’yı terk eder.

Günümüzde Kapadokya’da ziyaret edilen yapıların çoğunun oluşumunda önemli olan tarihi an ise Hristiyanlık dönemine dayanır. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu baskısından kaçan Hristiyanlar için dev bir sığınak ve önemli bir din merkezi haline getirmiştir. MS 3. ve 4. yüzyıl yerleşimlerini günümüzde hâlâ takip edebiliyoruz.

Özetle tarih boyu Kapadokya’da kimler yaşamıştır dersek, sırasıyla; Hititler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar diyebiliriz.

PERİ BACALARI EFSANELERİ

Yöre halkına periler nerede diye sorsanız, size gülüp geçerler. Ama yine de kendi aralarında birçok efsane anlatmaktan da geri kalmazlar. Bu anlatılan hikayelerden birinde, perilerle insanların dostlukları çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. İşte o efsane;


Efsaneye göre; Zamanın birinde dünyada başları yüksek dağlara denk olan korkunç devler yaşarmış. İnsanlar bu devlerden çok korkar ve onları kızdırmamaya dikkat edermiş. Belli dönemlerde de bu dağların zirvesindeki sunaklarda toplanıp devler hiç kimseye zarar vermesin diye dualar ederlermiş. Yine de bazen bu devler insanlara kızarmış ve Kızdıkları zaman da oturdukları dağların tepesinden insanların üzerine korkunç gürültülerle ateş dalgalarını gönderirlermiş


Günlerden bir gün periler ülkesinin padişahının yolu bu insanların ülkesi olarak Kapadokya’ya düşmüş. Peri padişahı insanlar için çok üzülmüş ve onlara yardım etmeye karar vermiş. Tüm perileri çağırmış hemen.


Perilere; Eğer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürebilirsek devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler. Binlerce peri ellerinde kar ve buz tanelerini fokurdayan ateşe atmaya başlamışlar. Hiç durmadan günlerce ateşi kara ve buza boğup söndürmeyi başarmışlar.


Sonunda devler korkup yerin derinliklerine kaçıp saklanmak zorunda kalmışlar. İO günden sonra insanlar ve periler arasında çok sıkı bir dostluk oluşmuş. Bu dostluk uzun yıllar devam etmiş. İnsanlar kayalara oydukları mağaralarda yaşarken periler de sivri kayalıların üzerlerindeki küçük odacıklarda yaşamışlar.


Padişah’ın  yakışıklı bir oğlu Revan ve Periler Padişah’ının da çok güzel bir kızı Gülperi. Güzeller güzeli Gülperi rüyasında gerçek hayatta asla göremeyeceğine inandığı yakışıklı bir genç görmüş. Gülperi rüyasında gördüğü Revan’ı kurtarmış ve evlenmek istemişler. Ancak insanlar bu evliliğe karşı çıkmış ve evliliği önlemek için Perilerle savaşmaya karar vermişler. Periler padişahı bu durumu öğrenince savaşıp insanları yok etmektense ayrılmayı seçmiş. Ancak ayrılınca insanların devlerle baş edemeyeceğini düşünmüş ve emrindeki tüm perilere güvercin olmalarını emredip yine aynı yerde kalmalarını söylemiş.



Gülperi de insanlar ve halkı arasındaki savaşa engel olmak için babasının isteğini yerine getirerek beyaz bir güvercine dönüşmüş. Hergün odasından çıkıp Revan’ın odasının penceresine konuyormuş. Revan da penceresine konan güvercini avuçlarına alıp Gülperi’ye duyduğu özlemi onu şefkatle sevip okşayarak gidermeye çalışıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş.

KAPADOKYA’NIN NELERİ MEŞHUR


Eğer Kapadokya’ya yolunuz düşerse bu yöreye ait el yapımı şaraplardan muhakkak içmelisiniz, özellikle Avanos bölgesinde yetiştirilen üzümler ile yapılan şaraplar bölgede çok meşhur. Ayrıca Peri vacalarına şöyle bir tepeden bakmak isterseniz muhakkak bir gününüzü balona harcayın.




Yine yörede çok meşhur olan çinicilik hakkında bilgi alabilir, atölyelere katılabilir veya sevdiklerinize bu el emeği çinilerden alabilirsiniz.

Bölgede özellikle gezmeniz gereken yerler ; Yeraltı şehri, kliseler, kanyonlar, Avanos ve güvercinlik bunun dışında muhakkak gün batımını burada izlemeden tatilinizi sonlandırmayın!



KAPADOKYA








KAPADOKYA

KAPADOKYA


KAPADOKYA






Cote d’Azur seyahatimizin son günü sabahı erkenden kalkıp limana doğru yol alıyoruz. Tarifeli seferler ile Cannes limanından İle Saint Marguerite veya bizim keşfetmek istediğimiz daha küçük ada olan İle Saint Honorat’a yaklaşık 20 dakikalık bir gemi yolculuğu ile varabiliyorsunuz. 

Yolculuk için bilet alırken bize orada ve tek restoran olan  La Tonelle’ye rezervasyon isteyip istemediğimizi soruyorlar fakat biz rezervasyonu kabul etmeyip yolculuğumuza devam etmeye karar veriyoruz.

Bu minik adaya vardığımızda yeşillikler ve alabildiğine büyük palmiyeler selamlıyor bizi patika yolu az yürüyünce kocaman alanda restoran çıkıyor karşımıza biz direk masaya oturmak istiyoruz fakat rezervasyon yaptırmadığımız için bizi başka bir masaya yönlendiriyorlar. Burada önemli olan eğer yolunuz bu adaya düşerse önceden rezervasyon yaptırmanızda fayda var! 

Eğer rezervasyon yaptırmasanızda kaybedecek birşeyiniz yok yine de iyi bir masaya yönlendirdiler. 

Deniz ve ben çok fazla aç olmadığımız için her ikimizde salata siparişi verdik. Benim tercihim Aşşk Kahve’de Paris adında olan Keçi peynirli salata idi. Yemeğimin fotoğrafı burada var eğer çok yemek isterseniz sizi ta St. Honorat adasına yormayacağım Nişantaşı veya Kuruçeşme Aşşk’a uğrayarak bu salatanın tanına bakabilirsiniz. 

Salatalarımızı yeyip üzerine de keyif sigarası yaktıktan sonra sıra geldi yaklaşık 1,5 saatte tüm çevresini dolaşacağımız bu adayı keşfetmeye…

Ada geçmişin mağaralarından, yaban çiçekleriyle kaplı çayırlardan, keşişlerin şarap ürettiği bağlardan, asırlık şapellerin yıkıntılarından oluşuyor. Biz bir taraftan denize girmek için sakin ve fazla kayalık olmayan bir yer ararken bir taraftan da önümüze çıkan bu güzellikler karşısında donup kalıyorduk.

 Yaklaşık bir 20 dakikalık yürüyüşün sonunda kendimize uygun bir yer bulduk.  Restoran çıkışında yan tarafta orada bulunan shoptan yine adada üretilen şaraptan bir şişe almayı ihmal etmedik tabii…

Bulduğumuz saklı koyda oldukça fazla vakit geçirdik belki de en fazla yüzmüş olduğumuz yerde burasıydı fakat bir not eklemek istiyorum. Ada denizinde yüzmeye karar verirseniz dikkat etmeniz gereken önemli nokta deniz böcekleri ve bitkileri olduğunu hatırlatmak isterim. Bu yüzden kıyıda çok fazla oyalanmadan biraz açıklarda yüzmek en sağlıklısı. 

Yüzme faslımızı da bitirdikten sonra adanın çevresini tamamlamaya karar verdik. İç kısımlarda bulunan üzüm bağları gelecek senenin şşarapları olmaya hazırlanırken diğer tarafta karşımıza çıkan kilise ve şapeller bizi hala şaşırtmaya devam ediyordu.

En ilgi çekici bölüm adanın güney tarafındaki ortaçağdan kalma kilise. Gotik cephesi hayalet hikayelerini çağrıştırıyordu.. 

Bir tatil hikayesinin daha sonuna geldik. Umarım yazdıklarımı anlamış ve sizi sıkmamışımdır. Hayatınız her daim keyifli yolculuklarla dolu geçsin.

Sevgiler, 

Onur Erol



















Cannes’da sabahın erken saatinde kalkıp kahvaltı faslını otelde geçirdikten sonra otel resepsiyonunda duran resepsiyon görevlisine Antibes ve Saint Paul de Vence’ye gitmek istediğimizi bu konuda yardıma ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz. Otel çalışanı bu konuda bize gerçekten yardımcı oluyor ve hatta harita üzerine bineceğimiz otobüs numarasına kadar yazıyor.

 Konu seyrüsefer olunca herşeyi göze almak gerek. İşte bu yüzden bizde herşeye hazırlıklıydık. Çantamızın içinde yedek kıyafetler havlumuz şapkamız vs. ile

otelden çıkıp yakın mesafede bulunan tren istasyonuna varıyoruz. Bilet almak için makineler var fakat biraz garip olduğu için yardım sayesinde biletlerimizi alıp Antibes’e doğru yol alıyoruz. Yaklaşık 8-10 dk’lık bir yolculuk sonrasında Antibes tren istasyonuna varıyoruz.

Şehir merkezine varmak için biraz yürüyoruz. Antibes’in çevresini saran surlar karşılıyor bizi deniz kenarında.

Limanı lüks yatlarla çevrili, rengarenk bir yer burası. Roma döneminden kalma bir kasaba. Fransızlara geçtikten sonra zengin Avrupalıların çamların arasında yüksek duvarlı lüks evler yaptırdığı popüler bir Akdeniz kasabası haline gelmiş zamanla. Kasabanın zenginliği her halinden belliydi. 

Antibes‘te gezmeniz gereken üç önemli bölge var; sevimli sokakları ve müzeleriyle hemen limanın girişinden başlayan Old Town, the Cap d’Antibes ve Juan-Les-Pins.

Antibes’in en kalabalık ve popüler sokağı Old Town’daki Rue Sadeen turistik yer. İllaki buradan geçiyorsunuz. Old Town’ın ara sokaklarında bir sürü küçük ve sevimli renkli kepenkli dükkanlar ve mağazalar var. 

Ours Masséna’daki Marche Provençal’a (Antibes’in kapalı pazarı ) mutlaka gidin. Bu pazar yerel çiftçilerin ürettikleri sebzeler, meyveler, balsamikler, zeytinyağları, zeytinler, peynirler, balıkçıların sabah denizden getirip tezgahlarına attıkları balık ve balık ürünleri ile adeta bir görsel şölen. Biz vardığımızda daha yeni yeni toplanıyordu. Sabah saatlerinde kurulan pazar öğleden sonra kaldırılıyor.

Antibes, geçmişte Picasso ve Max Ernst gibi birçok ressamın altın yıllarını yaşadığı bir yer olmuş.  Juan-Les-Pins’de yer alan 12. yüzyıldan kalma ve Monaco kraliyet ailesinin eskiden yaşadığı yer olan Grimaldi Şatosu’nda Musée Picasso var ve kesinlikle  görülmeye değer bir yer. 

Picasso’nun resim ve heykellerinden oluşan, kapsamlı bir müze. Picasso, 1946’da şatonun bir bölümünü atölyesi olarak kullanmış ve 150’ye kadar eserini buraya bağışlamış.

Özetle; bir gün boyunca çok harika vakit geçirebileceğiniz bir kasaba Antibes. 

Çok heyecana kapılıp kalmak bile isteyebilirsiniz.

Yolunuz Cote’ d Azur’a düşerse kesinlikle burayı atlamayın. Geldiğinize hiçbir şekilde pişman olmayacaksınız.

Antibes sokakları ve Picasso müzesini gezdikten sonra şehri kuşatan plajına girmeden kesinlikle dönmeme kararındaydık. Kalenin surlarının üzerinden geçen yolu yürüyerek yaklaşık 20 dk kadar sonra plaja ulaştık. 

Plaj yakınındaki bir büfeden yiyecek ve içecek birşey alıp Antibes’in sularına kendimizi bıraktık. Buralarda denize girmek bizim için artık farz olmuştu her neresi olursa olsun kesinlikle denize girmeden dönmemeliydik sanki 🙂

Plaj faslını çok uzatmadan ve bir sonraki keşfedilecek noktaya geç kalmadan çabucak toparlanıp şehrin içerisinde 400 nolu otobüs arama macerasına soyunduk fakat ne o numarada olan bir otobüs ne de gitmek istediğimiz Sain Paul de Vence’ye buradan bir araç kalkıyordu…

Hepeyi bir yol yürüyerek ki alıştık artık, tekrar tren garına geldik doğru olan rotayı burada bulmuştuk. Tekrar trene binip bu sefer yaklaşık 10 dk. lık mesafede olan Cagnes Sur Mer’e ardından da aradığımız 400 nolu otobüse binip yaklaşık 20 dk sonrasında Sain Paul de Vence’ye ulaşıyoruz…


Saint Paul de Vence

Bir kasaba düşünün . Her gördüğünüz köşenin fotoğrafını çekmek, her sokağa girmek , her dükkanı gezmek için dayanılmaz bir arzu duyuyorsunuz . St. Paul de Vence böyle bir yer . Anlatılmaz yaşanır derler ya , işte onlardan. Ama gene de biraz anlatayım. 

Kasabaya vardığımızda ilk olarak baktığımız şey son otobüs’ün kaçta olduğuydu burada geçirecek ne yazık ki çok fazla zamanımız yoktu toplam 1,5 saat sonra son otobüs hareket edecekti ve bu yüzden hayal ettiğimiz yemek faslını es geçmek zorundaydık.


Kasabayı gezmeye meydandan başladık. Meydanda kasabalıların petank oyunu ile karşılatık!

Bu gerçekten büyüleyiciydi! Yerlerde ve ellerinde olan çelik topları hala ne yapamaya çalıştıklarını anlamasamda görüntü açısından mükemmel olduğunu söylemeliyim.

Daha sonra, Rue Grande’ı takip ederek, ard arda yer alan şık sanat galerileri ve butiklerin arasında bulduk kendimizi. Neredeyse bu kasabada yer alan tüm dükkanların bir benzeri daha yok.  Burada yaşamış ünlü ressamların reprodüksiyonları tüm galerilerde satılıyor. Gerçekten tarif edemeyeceğim güzellikte butikler, takı dükkanları, sanat galerileri, parfüm dükkanları, sabun dükkanları, zeytinyağı dükkanları var burada. 

Deniz ile neden daha erken buraya gelmedik diye hayıflanıyoruz diğer taraftan da instagram ve blog için fotoğraflar çekmeye devam ediyoruz.

İkinci bir otobüs kaçırma durumu ile gerçekten karşılaşmak dahi istemiyoruz çünkü bu geldiğimiz nokta Cannes’a oldukça uzak bir mesafede…


Şehri 1,15 dakika içinde dolaşıp en azından bira içecek vakit için kasabanın girişindeki kahvede oturuyoruz.

Günün tadını hala çıkaramamanın etkisi ile buranın ne kadar güzel bir olduğunu hatırlatıyor hatta bir delilik edip kalsak mı diye düşünmeden edemiyorduk fakat yarın için başka bir noktayı gezmemiz gerekiyordu…. 

Bir sonraki rotamız İle St. Honorat ( Honorat Adası)
































  • Instagram - Siyah Çember
  • Facebook - Siyah Çember
  • Heyecan - Siyah Çember
  • TikTok
  • YouTube - Siyah Çember
  • Pinterest - Siyah Çember
  • Spotify - Siyah Çember
  • indir (3)

Tüm Videolar

Tüm Videolar

Tüm Videolar
Video ara...
İtalya’da Venedik Karnavalı -  Venedik Tatili ve  Venedik Karnavalı Hazırlığı ve Muhteşem Parti

İtalya’da Venedik Karnavalı - Venedik Tatili ve Venedik Karnavalı Hazırlığı ve Muhteşem Parti

07:01
Videoyu Oynat
En Güzel Yunan Adalarını Geziyorum! Meis, Rodos, Simi ve Halki ( Chalki ) Adası

En Güzel Yunan Adalarını Geziyorum! Meis, Rodos, Simi ve Halki ( Chalki ) Adası

08:44
Videoyu Oynat
Günü Birlik Yunan Adası Simi ( Symi ) Adası Gezisi. Günlük Rodos - Simi Turu

Günü Birlik Yunan Adası Simi ( Symi ) Adası Gezisi. Günlük Rodos - Simi Turu

05:08
Videoyu Oynat
Roma'ya Seyahat Etmeden Önce Bu Videoyu İzle, Roma’da Gezilecek Gezilecek Yerler.

Roma'ya Seyahat Etmeden Önce Bu Videoyu İzle, Roma’da Gezilecek Gezilecek Yerler.

05:33
Videoyu Oynat

© 2024 by Onurollstyle.co. 

bottom of page